“Eşlerimizin şehit olmadan söylediği her şey bir bir ortaya çıktı. Havalandırmada problem var, ocak bakıma alınacak demişlerdi. Hepsi şehit olmadan önce madendeki ihmalleri anlatmış; ailesine diyemezse arkadaşına, arkadaşına diyemezse sevgilisine… Göz göre göre gittiler işte.”
İkiz bebeklere hamile 24 yaşındaki Sena Sıla Yıldırım, Amasra’da Türkiye Taşkömürü Kurumu’na ait maden ocağındaki patlamada eşini kaybeden onlarca kadından biri.
Facianın ardından Amasra’daki madenci aileler bir yandan yaralarını sarmaya çalışırken, diğer yandan soruşturmayı yakından takip ederek hukuki aşamaya hazırlık yapıyor.
Bilirkişi ön raporu ve tutuklu kişilerin ilk savcılık ifadeleri, maden ocağının işleyişine dair pek çok ihmal iddiasını, denetimsizlik ve aksaklık tespitlerini ortaya koyuyor.
İTÜ ve Kocaeli Üniversitesi’nde görev yapan akademisyenlerden oluşan bilirkişi heyeti, madende “havalandırma eksikliği, metan gazı ölçümlerinin etkili yapılmaması, kömür tozuyla mücadele edilmemesi” gibi kritik hatalar olduğunu değerlendiriyor.
42 madencinin öldüğü patlamaya ilişkin kritik tespitlerden biri, grizu patlamasının meydana geldiği noktaya en yakın havalandırma sisteminin beşte bir oranında çalıştığına yönelik.
B?ilirkişi raporunda neler öne çıkıyor?
Raporda ayrıca teknik personel sayısındaki yetersizliğin kazada etken olduğu ve ilgili bakanlıklar tarafından madende yapılan rutin denetimlerin “gereken etkinliği sağlayamadığı” kaydedildi.
Merkezi gaz izleme sisteminden alınan veriler üzerinden, madende patlama gerçekleşmeden önce çokça kez, “neredeyse rutin olarak” çok riskli metan seviyelerinin görüldüğü tespit edildi. Ancak bu tespite karşın hiçbirinde ocağın kısmen dahi boşaltılması yönünde bir önlem alınmadığı belirtildi.
Bilirkişi raporunda, birincil sebep olarak havalandırma eksikliği gösterilirken, “Havalandırma sistemi yeterli ve etkili olsaydı olayın meydana gelmesi önlenirdi” ifadelerine yer verildi.
Soruşturma kapsamında tutuklu bulunan bazı çalışanların ifadelerine göre, madendeki havalandırma sorunu bilinmesine rağmen patlama anına kadar herhangi bir önlem alınmadı.
ANKA Haber Ajansı’nın 3 Kasım’da yayımladığı ilk ifadelere göre, tutuklu emniyet mühendisi Şahan Kahraman, kazanın meydana geldiği kottaki 4 hava pervanesinden birinin arızalı olduğu ve gerekli parçanın kazaya dek temin edilemediğini söyledi.
Tutuklu işletme baş mühendisi Mehmet Tural ise savcılıktaki ifadesinde, “Mevcut kazada havalandırma konusunda sorumluluk tamamen iş güvenliğine aittir, tozla mücadele konusunda da iş güvenliğine aittir” dedi.
BBC Türkçe’nin patlama sonrası gerek maden ocağında gerek taziye evlerinde konuştuğu pek çok madenci ailesi, yakınlarının birkaç aydır ocaktaki riskli metan seviyesine rağmen, iş güvenliği sağlanmandan çalıştırıldıklarını anlatmıştı.
Sena Sıla Yıldırım, “Eşim bana şehit olmadan 2 hafta önce madenin havalandırmasında sorun olduğunu söylemişti. Ölmeden önce söyledikleri gerçekler ortaya çıktı ama olan yine bizimkilere oldu” demiş ve bu soruşturmanın sadece “teknik personel” seviyesinde kalmasından endişe ettiğini söylemişti:
“Bilirkişi ön raporunda üst seviye genel müdürlere pek değinilmemiş. Tutuklananlar müdürler ya da yöneticiler değil, genellikle teknik elemanlar. Ölen barutçu ve nezaretçi gibi işçilerin üzerine suç atma başladı. Bunların hiçbirini kabul etmiyorum.”
“E?n yakın havalandırma 70 metre ileride ve cılız bir hava üflüyor”
Kömür madenlerinde üretim sırasında her dinamitleme yapıldıktan sonra belli miktar metan gazı açığa çıkıyor. Bu durum aslında son derece olağan.
Açığa çıkan bu gazın bir metan patlamasına dönüşmemesi ve işçilerin sağlığını tehlikeye atmaması için ise etkili bir havalandırma sistemiyle maden dışına atılması gerekiyor.
Bilirkişi raporuna göre Amasra’daki maden ocağında bu mekanizma işlemedi. Patlama, barutçunun -320 kotun en uç noktasında ekibiyle birlikte dinamitleme yaptıktan sonra metan gazı seviyesinin hızlı bir şekilde artması ve grizu patlamasına dönüşmesiyle gerçekleşti.
Raporda, “Yetersiz ve etkisiz havalandırma sistemi olayın meydana gelmesindeki en temel unsurdur” ifadeleri yer aldı:
“Ocak içinde yeterli miktarda ve hızda hava dolaşımı sağlanamamış, bu nedenle yanıcı, patlayıcı gazları ve tozları insanların çalıştığı ve bulundukları yerlerde seyreltme ve hızla ortamdan uzaklaştırma görevi yerine getirilememiştir.”
Ayrıca, “-300 ve -350 katlarına gönderilen hava miktarı son derece yetersizdir. Bu büyüklükteki bir ocakta bu kadar az hava ile yeterli ve etkin bir havalandırma sağlamak neredeyse imkansızdır” ifadelerine yer verildi.
BBC Türkçe’ye konuşan Avukat Sercan Aran, kazaya en yakın havalandırma vantüpünün hem uzakta hem de olmasın gerekenin 5’te 1’i seviyesinde hava üflediğini kaydediyor:
“Yeraltında işçilerin hangi noktada öldüğünü gösteren haritaya baktığımızda, en önde lağımı atan kişi ve ekibi olduğunu görüyoruz. Yani delikleri delip içine barutları koyduktan sonra olması gerektiği şekilde geri çekilmişler.”
“İşçiler geri çekildiği esnada bu deliklerden metan sızmaya devam ediyor ancak en yakın havalandırma vantüpü dinamit atılan yere yaklaşık 60-70 m uzaklıkta ve olması gerekenin 5’te 1’i seviyesinde bir temiz hava üflüyor.”
“O cılız hava sebebiyle maalesef dinamit sırasında açığa çıkan metan temiz havayla karışıp kirli hava yolundan atılamıyor. İşçiler geriye çekilirken orada sürekli yoğunlaşan bir metan söz konusu.”
Aran, madende metan belli bir yoğunluğa ulaştıktan sonra herhangi bir alev kaynağına ihtiyaç duymadan, “iki taşın birbirine çarpmasıyla açığa çıkan küçük bir kıvılcımla bile” patlayabileceğini söylüyor.
“Madendeki yüksek gaz seviyesi rutin ama üretim hiç durmamış”
Madendeki metan gazı seviyesi %1,5 ve %2’nin üzerine çıktığı anda tehlike arz etmeye başlıyor.
Merkezi gaz izleme sistemi verilerinin incelendiği bilirkişi raporuna göre, maden ocağındaki metan gazı seviyesi geçmişten bu yana “neredeyse rutin olarak” tehlikeli seviyelerde seyretmişti.
18 Ekim’de konuşan kahveci Rıfat Akgül, patlamada hayatını kaybeden madenci Şaban Yıldırım’ın kendisine patlamadan iki hafta önce madendeki metan gazı sorununda bahsettiğini anlatmıştı:
“Şaban bana ocakta gaz sıkıntısı olduğunu söylemişti ve ‘Madene giriyoruz, çıkıyoruz ama hayatımız tehlikede’ demişti. Çocuklar zaten içeride gaz sıkıntısı olduğunu amirlerine söylemişler ama ‘çalışın, devam edin’ yanıtını almışlar.”
Madendeki metan sensörlerini inceleyen bilirkişi heyeti de patlamanın olduğu -320 kotunda farklı tarihlerdeki metan gazı seviyelerine dair şunları not ediyor:
“-320 kalın damar bacasındaki metan seviyeleri birçok defa yasal üst limit olan %2’yi geçmiştir. İki defa da sensörün ölçebileceği en üst limit olan ve metan gazı alt patlama limiti %5’i geçtiği görülmektedir. Grafikler dikkatle incelendiğinde, metan seviyesinin müteakip defalar uzun süre boyunca %1,5 ve %2’nin üzerinde kaldığı görülecektir.”
“-320 Kalın Damar Tavan Yolu’ndaki metan seviyeleri neredeyse rutin olarak %1,5’i ve düzenli olarak da %2’yi aştığı için potansiyel olarak patlayıcı metan seviyelerinin birçok kez mevcut olabileceği söylenebilir. Bu durumların oluşması da yetersiz ve etkisiz havalandırmaya ilaveten metan drenajı uygulamasının olmamasıdır.”
Tutuklu emniyet mühendisi Şahan Kahraman savcılık ifadesinde, patlamadan bir hafta önce madendeki metan gazı seviyesinin %4 seviyesine çıktığını ve bu sebeple işçileri tahliye ettiğini, 1 gün sonra ise gaz seviyesinin normale döndüğünü iddia etti.
Avukat Aran ise bilirkişi raporuna dayanarak bu ocakta üretimin hiçbir zaman durdurulmadığını kaydediyor:
“Bilirkişi raporunda, geçmişte metanın yüksek seviyelere çıkmasına rağmen üretimin durdurulmadığı çünkü üretilen günlük kömür miktarının hep aynı seviyede seyrettiği tespit ediliyor. Üretim herhangi bir zamanda durdurulmuş olsaydı, bu üretim değerlerine yansırdı.”
“Bu maden ocağında her gün ortalama aynı seviyede kömür üretilmiş. Hatta işçilerden öğrendiğimiz kadarıyla, bu ocakta aylık ortalama 5-6 bin ton civarında kömür çıkarılırken, Eylül ayında 15 bin ton civarında kömür çıkarılmış.”
“Kömür üretimi sırasında metan seviyesi %4’lere çıkabilir ancak burada önemli olan üretimi durdurup durdurmadığınız, işçilerin güvenliğini alıp almadığınız. Buna dair hiçbir veri yok maalesef.”
Grizu sonrasında kömür tozu patlaması yaşandı
Kömür üretimi sırasında ortaya çıkan kömür tozları, madenin zeminine ya da vantüplerin üzerine yapışarak birkaç cm kalınlığında kömür tozu tabakası oluşturabiliyor.
Bu tozlar güçlü bir havalandırma sistemiyle madenden atılarak ya da üzerlerine serpilen kömür taşlarıyla tehlikesiz bir hale getirebiliyor.
Bilirkişi raporu, madende kömür tozuyla etkili mücadele edilmediği için grizu patlamasını kömür tozu patlamalarının takip ettiği ve facianın boyutlarını artırdığı tespit ediliyor:
“Grizu patlamasının kömür tozu patlaması ile ocağa yayılması, yaşanan kazanın boyutlarının ve etki mesafesinin artmasına sebebiyet vermiştir.”
“İşletmede kömür tozu ile mücadele konusunda hazırlanan yönergenin bulunmuş olması, işletme yetkililerinin de riskin farkındalığına işaret etmektedir. Tozla mücadele etkin yapılsaydı meydana gelem kazanın etkisi daha az olabilirdi.”
Avukat Aran, “Grizu patlamasından sonra ortam biriken ve temizlenmeyen kömür tozları da bu alevle birlikte patlamaya başlıyor” diyerek anlatıyor:
“Yer altında kutu gibi bir yerdesiniz, bu şiddetli basınç gidebildiği yere kadar şiddetlenerek gidiyor ve en son -300 seviyesindeki su torbalarını patlattığı için, yangın ve basınç o noktada duruyor.”
“Teknik personel sayısı yetersiz”
Bilirkişi raporunda, madende teknik personel sayısında eksiklik olduğu ve bu kusurun “kazanın meydana gelmesinde ekten olduğu” değerlendiriliyor.
Anka Haber Ajansı’nda şüphelilerin ifadelerini haberleştiren Gazeteci Tamer Arda Erşin, Amasra’da ölen madenci sayısı toplam işçi sayısına oranlandığında, “Aslında Soma ile aynı büyüklükte bir facia ama kimse bunun farkında değil” diyor.
Şüphelilerin ifadelerinden aktaran Erşin, “İşin tuhaf tarafı şu, gaz izlem merkezinde normalde iki kişi bulunması gerekiyormuş ama o gün tek kişi varmış ve personel eksikliği sebebiyle sık sık tek kişi kalabiliyorlarmış” diyor.
Öte yandan Aran, dosyada yer alan gaz izleme sensör planına göre, kazaya en yakın gaz izleme sensörünün 80 metre uzakta olduğunu anlatıyor:
“Olayın olduğu damarda bir sensor var ancak bu sensor çok geride. Bu sensorun 18.09’da verdiği değer 1,69. Burada 1,69 ise muhtemelen patlamanın olduğu ve gazın daha yoğun olduğu yerde çok çok daha yüksekti ama bunun net bir verisini çıkarmak da çok zor.”
Erşin ise, “Patlamanın yaşandığı yerde ilk önce barutçu ölmüş. Barutçunun metan seviyesinin yükseldiğinden, merkezi izleme sistemi üzerinden haberi olmuyor” diyor:
“Yetkililer, biz işçilere seyyar gaz ölçüm cihazları veriyorduk diye savunuyorlar kendilerini. Ölen kişinin lağımı atmadan önce ölçmesi gerekiyordu diyorlar. Peki o ne kadar sağlıklı sonuç veriyor, verdi mi? Bilinmiyor.”
TTK: “Patlamada havalandırmanın etkisi yok”
Kiraz, “Bizim kendi öngörümüz, kendi incelemelerimizle birlikte, havalandırmadan kaynaklanan bir sorun olmadığı, havalandırmadan kaynaklanan bir kaza olmadığı şeklinde” dedi.
Kiraz, 2021 yılında toplam 46 kez denetim yapıldığını ve denetim yapılan hususların müesseselere gönderildiğini kaydederek, kuruma bağlı 177 iş güvenliği uzmanı ve 16 iş yeri hekiminin görev yaptığı bilgisini verdi.
Kiraz, Amasra’daki ana aspiratörün 1978 yılında kurulduğunu belirterek, “Söz konusu ayağın olduğu yerde ihtiyaç kadar hava basılıyor. 3 bin 750 küp hava, normal koşullarda ocağa basılıyor” diye konuştu:
“Metan ölçümü yapıldı mı? Az önce de izah ettiğim gibi, yeraltında metan sensörleri ile birlikte ölçümü yapılıyor. Ana galerilerde de çalışan ekiplerde kişisel gaz ölçüm cihazları var. Sürekli sabit olan metan sensörlerimize de yüzde 1-1,5’te de sesli ve ışıklı uyarı yapıyor.”
Gazeteci Erşin ise, “TTK’nın resmi görüşü aslında şu: Bizim havalandırmamızı suçu yok, bizim eksikliğimiz yok. Tepki çekecekleri için açıkça ölen işçiler suçluydu da diyemiyorlar, böyle sürüncemede bırakıyorlar” yorumu getiriyor.
Müessese Müdür Yardımcısı: “Sadece oturdum, maaş aldım”
Müessese Müdür Yardımcısı tutuklu Salih Atmaca ifadesinde, 2020 Ağustos ayında tüm görevlerinden alındığını ve sadece kâğıt üzerine yönetici göründüğünü savundu:
“2020 Ağustos ayından sonra hiçbir iş yapmadım, talimat almadım, emir vermedim, hiçbir sorumluluk altında da değilim. Sadece oturdum, maaş aldım. Üretim iltisak müdürü olarak boş kadro üzerimde duruyordu ancak bana bir şey yaptırılmıyordu.”
“Benim 2020 Ağustos ayından sonra iş icabı ocağa girmem, bana bağlı birimlere emir vermem, bilgi almam hem şifaen hem de yazılı olarak yasaklanmıştır.”
Avukat Aran, daha fazla kişi sorumlu olmasına rağmen şu aşamada sadece 8 kişinin tutuklanmış olmasını yetersiz buluyor:
“Bunları teknik eleman olarak değerlendirebiliriz. Bizim bir sorumluluğumuz yok, bir sorun gördüğümüzde üstlerimize ifade ediyorduk ve şimdi biz günah keçisi ilan ediliyoruz diyorlar.”
“Eğer bilim tekniğine uygun olmayan şartlara isyan etmezseniz, oradaki üretimi durdurma yetkiniz olmasına rağmen maddi kaygılarla ya da siyasi kaygılarla üretimi durdurmazsanız yaşananların sorumlusu haline gelirsiniz.”
A?masra’da hayatını kaybeden madencilerin eşleri olarak “Her birimizi kucağında çocuklar kaldı” diye Sena Sıla Yıldırım ise, kazadan sorumlu tüm yetkililer yargılanmasını istiyor:
“Bizim vekaletlerimiz sayesinde 8 kişi tutuklandı. Bizim amacımız üst kişilere de ulaşıp sonuçsuz kalmaması. Adalet yerini bulsun diye.”