Kar Eden Şirket Neden Batar? Yönetim Danışmanı, Tor Akademi İş Ortağı Ve CFO Finansal Hizmetler Direktörü Ömer Arıkan Anlatıyor…
“Kâr Etmek” kavramının insan üzerinde yarattığı sihirli etkiden olsa gerek her yeni yatırım kararı alındığında yeni bir proje ya da işe başlandığında hemen bir kar hesaplaması yapılır. Oysa batan şirketlerin büyük çoğunluğu kar etmedikleri için değil kötü nakit akış yönetiminin kurbanıdırlar.
Her şeyin yolunda olduğu dönemlerde bankalardaki limitler sahte bir rehavet ve öz güven duygusu yaratırken kriz dönemlerinin en sihirli kelimesi “NAKİT” oluverecektir. Kağıt üzerinde ticaret ne kadar karlı olursa olsun nakde dönmemiş olan kar rakamları “Ticari Alacaklar” hesabının günden güne şişmesine sebep olacak ve nihayetinde işletme nakit yaratmada zorlanmaya başlayacak ve belki de “O kadar karlıyken nasıl ve neden battık” diyeceksiniz.
Satış; fatura düzenlendiğinde değil tahsilat yapıldığı zaman kapanmış demektir. Bugün işletmelerin birçoğunda satış faturası düzenlenip sevkiyat gerçekleştirildiğinde satış kapanmış gibi yanlış bir anlayışın yerleştiğini görüyoruz. Müşteriden satış bedelini tahsil edinceye kadar tüm üretim maliyetleri işletme sermayeniz ile finanse edilecektir. Hatta, satış ciro primleri ve diğer yan ödemeler sadece fatura düzenlenmesine bağlanmış ve tahsilat performansı bu hesaplamaya dahil edilmemiş ise katlanılan maliyet daha da artacaktır.
Nakit; şirketlerin damarlarında akan kan gibidir. İşte nakit akışının doğru ve gerektiği gibi olması hayati önemdedir. Günümüz şirket finansal yönetimlerinde karşılaşılan en önemli sorun nakit akışı yönetimidir. Bu konudaki eksiklikler kriz dönemlerinde çok daha yıkıcı şekilde ortaya çıkmaktadır.
İşletmeler iki tür sermaye üzerine kurulurlar; sabit sermaye ve işletme sermayesi. Sabit sermaye; işletmenin faaliyeti için gerekli olan donanım için yapılan harcamaları ifade ederken, işletme sermayesi; o donanımın çalışıp üretmesi için gerekli olan girdiler için yapılan harcamaları ifade eder. Başka bir deyişle; bir otomobil almak için harcama yapmanız sabit sermaye harcamasıdır. O otomobili hareket ettirmek için yapılan yakıt vs. harcamalar ise işletme sermayesi harcaması olarak düşünülebilir.
Nakit akışı ise; en basit ifadeyle işletmeye giren ve çıkan fon hareketlerinin tümüdür. Bu hareketler sonucunda net kalan rakam pozitif ise artı değer yaratılmış demektir. Negatif değer olması ise alınması gereken önlemlere işaret eder.
Net nakit akışının pozitif değerini sürdürülebilir kılmak için dikkat edilmesi gereken ilk konu “Tahsilat Performansı” olacaktır. Ödeme konusunda enstrüman çeşitliliği tahsilat performansına artı yönde etki edecektir.
Ancak; “ürünü gönderelim para nasıl olsa gelir” şeklindeki bir ticari yaklaşım kağıt üzerinde ciro ve kar rakamlarında hızlı bir yükselişe neden olurken bir işletme körlüğü de yaratacaktır. Daha fazla üretelim daha fazla satalım mantalitesiyle yaklaşmak tahsilat sorunlarının sinsi şekilde büyümesine sebebiyet verecektir. Sonuçta; tahsili gecikmiş alacakların varlığı ve gün geçtikçe bu tahsilatların yapılmasının zorlaşması nakit akışı üzerinde doğrudan olumsuz bir baskı unsuru olarak karşımıza çıkacaktır. Fonlama maliyetlerinin görece düşük olduğu dönemlerde tahsilatlar önemsenmeyip ortaya çıkan nakit açığı kredilerle finanse edildiğinde bu bir alışkanlık yaratacak ve kredi faizlerinin yükselmeye başladığı dönemlerde finansman maliyetleri ek bir maliyet unsuru olarak gelir tablosunda net karı eriten negatif bir durum yaratacaktır.
İşletmeler gerek yurt içi gerekse yurt dışı satışlarında sektörüne göre değişiklik göstermek üzere vadeli satış yöntemini kullanmaktadır. İşte tam da bu noktada vade yönetiminin önemi ortaya çıkmaktadır. Vade, nakit döngüsünde kritik öneme sahip bir parametredir. Diyelim ki; Almanya’ya bir ürün sattınız ve tahsilat süresini 45 gün olarak belirlediniz. Eğer bu ürünü üretmek için alımlarınıza ilişkin ödemeyi 30 günde yapıyor ve yaptığınız alımlar stoklarınıza 15 gün bekliyor ise basit bir hesaplama ile bu ürün için 30 günlük işletme sermayesi ihtiyacı gündeme gelecektir. Eğer; bu 45 günlük süreyi ürün fiyatı ve kârlılığı ile fonlama maliyetlerini dengeleyerek belirlemiş iseniz “Vadesinde yapılan tahsilat peşin gibi değerlendirilebilir” mantığı ile sürdürülebilir bir yaklaşım olacaktır.
Vade yönetiminde belirlenen sürelere uyum fonlama maliyetleri kadar nakit akış dengesi üzerinde de kritik öneme sahiptir. Vadesinde yapılamayan tahsilatların yarattığı etkinin yanı sıra bu müşterilere sevkiyata devam edilmesi tahsili gecikmiş alacakların artmasına neden olacaktır. Müşteri ilişki yönetiminde gösterilen bu yaklaşım müşteriler nezdinde de ödemelerin yapılması konusunda bir gevşeklik yaratabilecek ve tahsilatın kronik bir soruna dönüşme tehlikesi ortaya çıkacaktır.
Kar – Nakit yaklaşımı ile karı nakit gibi değerlendirmemek işletmenin sağlıklı bir finansal yönetime sahip olması açısından son derece önemlidir. Nakit akışı için belirlenmiş bir sistematik yok ise ve izleyen dönemlere ilişkin bir nakit akışı öngörüsü oluşturmakta zorlanıyorsanız nakit akışı üzerinde hakimiyetiniz konusunda eksikleriniz var demektir. Aylık bazda nakit akışı hazırlayarak başlayabilir ilerleyen zaman içerisinde süreyi uzatabilir parametreleri artırabilir ve bu çalışmaları görsellerle destekleyerek bir izleme tablosu hazırlayıp nakit akışı yönetimine ilişkin bir yönetim yaklaşımı geliştirilebilir.
Ömer Arıkan
İletişim: omer.arikan@cfofinans.com