Yeni virüslerin ve bakterilerin ortaya çıkmasının tüm tehdit olduğu konusunda şüphe yok. İçinde bulunduğumuz bu salgın günlerinde, güçlü bir bağışıklık sistemini korumanın önemini her zamankinden daha fazla anladık.
Bir enfeksiyona veya hastalığa yakalanmanın zorluğu veya kolaylığı, doğrudan bağışıklık sistemimizin durumuna bağlıdır. Peki, bağışıklık artırılabilir mi? Cevap: Evet!
Bağışıklık, vücudumuzun sahip olduğu belirli bir savunma sistemidir. Vücut bir şeyi kendisine ait olarak tanımadığında, diyabet, multipl skleroz, alerjiler gibi otoimmün hastalıklar ortaya çıkar. Sorun, hem dış etkenlerle (güneş, kirlilik, virüsler, bakteriler ve diğer antijenler) hem de iç etkenlerle tetiklenebilir.
BAĞIŞIKLIK TÜRLERİ
Vücudumuzun, bizi enfeksiyonlardan ve diğer tehditlerden korumak için artırılabilecek çeşitli bağışıklık türleri vardır. Bağışıklık sistemimiz bizi hem dış hem de iç her türlü tehdide karşı koruyan farklı savunma hatlarına sahiptir.
Pasif Bağışıklık
Pasif bağışıklık, fetal aşamadan yaşamın ilk aylarına kadar her birimizde bulunan bağışıklıktır. Plasentayı geçen tek şey olan IGG İmmünoglobulinleri aracılığıyla bize annemizden geçer. Ve yaşamın ilk aylarında korunur. Emzirme döneminde kendi savunmamızı oluşturmaya başlayana kadar bu tür bağışıklık devam eder.
Aktif Bağışıklık
Bu tür bağışıklık, her türlü dış saldırganlığı ortadan kaldırmak için iki tür engelle devreye girer: Doğuştan gelen ve adaptif.
Vücudumuz bir tür bağışıklığın patojenlere saldırmak için yeterli olmadığını algılarsa, otomatik olarak bir diğerini etkinleştirir. Önce bir bağışıklık türü tepki verir ve bu yetmezse diğeri devreye girer. Amaç, yabancı maddeyi mümkün olan en az çabayla ortadan kaldırmaktır.
Doğuştan Aktif Bağışıklık (Doğal Bağışıklık)
İlk devreye giren, örneğin deri, mukus, öksürük ve gözyaşından oluşan doğuştan gelen bağışıklıktır. Bu savunma hücreleri, savaşa daha fazla ‘asker’ göndermek için diğer hücrelere sinyalleri göndermekten sorumludur. Bu savaşta, bölgede bir iltihap olduğunu fark edebilirsiniz.
Adaptif Aktif Bağışıklık
Bu ilk tabur yeterli olmazsa, ikinci savunma hattı devreye girecektir: Adaptif veya kazanılmış bağışıklık.
Bu savunma sistemi, hayatımız boyunca patojenlere maruz kalmamız sonucunda gelişir ve kendi kendini düzenler. Enfeksiyona karşı hareket eden hücreler, tekrar enfekte olursak patojeni çabucak tanır ve ortadan kaldırıldığında, savunma üretmeyi durdurur. Bağışıklığı artırmak için ne kadar çok çalışırsak, vücudumuz virüslere ve bakterilere karşı savaşta o kadar iyi performans gösterecektir.
BAĞIŞIKLIK NASIL DEVREYE GİRİYOR?
Virüs, bakteri, mantar, toksin veya herhangi bir patojen vücudumuza girdiğinde ilk olarak deri ve mukoz membranlar devreye girer ve doğuştan gelen bağışıklık sayesinde tepki verir.
Eğer patojen bu ilk bariyeri geçmeyi başarırsa, adaptif bağışıklığımız, büyük miktarda IGM antikoru, İmmünoglobulin G, İmmünoglobulin A, İmmünoglobulin E İmmünoglobulinler D ve B lenfositlerinin (bir tür beyaz kan hücresi) üretimi yoluyla müdahale eder.
Bunlar, patojene yapışarak onu engellemek ve onu yok etmek için kana salınır. Ve ayrıca hafıza üretirler. Enfeksiyonun olduğu dokularda kalırlar, böylece bu antijenle tekrar temas edersek, bağışıklık tepkisi çok daha hızlı olur.
Bize bulaşan şey kendi hücrelerimizde yaşayan bir patojen olduğunda (bazıları hücreler içinde çok hızlı bir şekilde bulunur ve çoğalır, hücre içi virüsler olarak bilinirler ve uçuk gibi hafif enfeksiyonlardan, grip, AIDS veya hepatit gibi ciddi enfeksiyonlara kadar her şeye neden olabilirler) diğer lenfosit türlerinin üretimi devreye girer: T lenfositleri, sitotoksik T lenfositleri ve T Helper lenfositleri.
Bazıları bağışıklık hücrelerini aktive etmek için haberci sitokinleri salgılamaktan sorumludur ve diğerleri patojeni yok etmeye çalışır.
Tüm bu karmaşık savunma sistemi, vücudumuz garip bir şeyin bizi istila ettiğini veya bunu yapmaya niyetlendiğini algıladığı anda devreye girer. Kısacası, mükemmel bir savunma sistemine sahip olmaktan daha fazlasıyız.
BAĞIŞIKLIK NASIL KAZANILIR?
Bağışıklığı doğal yollarla elde etmenin iki yolu vardır: Aşılar yoluyla veya hastalığı geçirerek.
Aşılar
Bellek B hücresi (B lenfositleri) aşılar yoluyla üretilir. Bunlar, söz konusu patojenle temas edersek, vücudun antikorlar ve uygun savunmalar üretmesini, böylece hastalığı tekrar geçirmememizi veya ciddi sonuçları olmamasını sağlar.
Hastalık
Halihazırda bir hastalığımız olduğunda (grip, koronavirüs), yukarıda açıklandığı gibi hareket eden bellek lenfositleri üretiriz.
Sürü bağışıklığı nasıl elde edilir?
Şu anda sürü bağışıklığı oluşturma niyetiyle bir koronavirüs aşı kampanyasının ortasındayız. Sürü bağışıklığı, bulaşıcı bir hastalığa karşı bağışık olan birçok insandan oluşur. Bu da ancak aşılama ile sağlanabilir. 10 kişilik bir topluluk içinde 7 ila 9 kişi enfeksiyona karşı bağışıklık kazandıysa, tüm toplum korunur.
Sürü bağışıklığının en büyük avantajı, bir güvenlik duvarı görevi görmesi, hastalığın diğer insanlara yayılmasını yavaşlatması veya engellemesidir.
BAĞIŞIKLIĞI GÜÇLENDİRMENİN 7 YOLU
Bağışıklığımızı güçlendirmek ve vücudumuzu etkileyebilecek tüm bu dış ve iç etkenlere karşı daha güçlü bir şekilde mücadele etmek mümkündür.
İşte bağışıklığı güçlendirmenin 7 yolu:
İyi Beslenin
Hipokrat, “Yedikleriniz ilacınız olsun” demiş. Bu anlamda bağışıklık sistemimiz için en iyi ilaç bol miktarda meyve, sebze tüketmektir. Özellikle kırmızı biber, sarımsak, soğan, pırasa, zencefil, kırmızı meyveler, turunçgiller (limon, portakal, greyfurt, mandalina, kivi), nar, karpuz, papaya, brokoli ve tüm koyu yeşil yapraklı sebzeler ve mantar tüketilmelidir.
Ayrıca omega 3 yağ asitleri açısından zengin yağlı balıklar (somon, ton balığı, uskumru), kabuklu deniz ürünleri, kepekli tahıllar, susam, keten, ayçiçeği ve kabak çekirdeği gibi tohumlar ve kuru yemişler ve tavuk veya hindi gibi beyaz etler de tüketilmelidir.
Diyet bağışıklığı artırmada temel bir rol oynar. İltihaplanmayı tetikleyebilecek kırmızı et, işlenmiş gıdalar ve kızarmış gıdaların tüketimini sınırlamak gerekir. Alkol, tütün, şeker, aşırı işlenmiş gıdalar ve trans yağlardan kaçının.
Yeterli Su İçin
Özel Vitamin ve Minerallerin Farkında Olun
Sağlıklı ve dengeli bir diyet ile gıda takviyelerine gerek kalmadan tüm vitamin ve mineralleri alabilirsiniz. Bunlar bağışıklığı artırmaya en uygun olanlardır:
A Vitamini: Mukoza zarlarını korur ve bağışıklık sisteminin uyarılmasına yardımcı olur.
B Grubu Vitaminleri: Özellikle B3, B6 ve B9 antikor üretmek, bağışıklık sisteminin yaşlanmasını yavaşlatmak ve mukoza zarlarını güçlendirmek için gereklidir.
C Vitamini: Anti-inflamatuar (iltihap önleyici) etkisi de olan, bağışıklık sistemini geliştiren ve kolajen sentezlemek ve cilt bariyerini güçlendirmek için gerekli olan bir antioksidan vitamindir. Ayrıca, bağışıklık sisteminin enfeksiyonlarla savaşmasına yardımcı olan doğal bir antiviral madde olan interferon üretimini arttırır.
D Vitamini: Enfeksiyonlarla savaşan T lenfosit aktivasyonu üretir. İltihabı azaltır ve doğuştan gelen bağışıklığın aktivasyonunu destekler.
E Vitamini: Hücre duvarlarını güçlendiren ve iltihabı azaltan bir antioksidan vitamindir.
Selenyum: Bağışıklık sistemine sinyal göndermek için salınan proteinler olan sitokinlerin üretiminde rol oynayan güçlü bir antioksidandır, böylece bağışıklık sistemi tam kapasite çalışmaya başlar. Bağışıklığı artırmak için harikadır. Ayrıca antioksidan özelliklere sahiptir.
Demir: Bu mineral, vücudun istilacılara karşı etkili bir bağışıklık tepkisine sahip olması için gereklidir. Eksikliği, daha düşük lenfosit sayısına sahip olmamıza neden olur, cilt savunma etkinliğini kaybeder ve serbest radikallerin varlığını artırır.
Omega 3: Omega 3’ün içinde bulunan yağ asitleri DHA ve EPA, iltihabı azaltır ve enfeksiyon geçirdikten sonra iyileşmeyi hızlandırır. Ayrıca omega 3 genel bir iltihap önleyicidir.
Koenzim Q10: Aynı zamanda güçlü bir antioksidan, kardiyovasküler koruyucu (hastalık sonrası kalbin iyileşmesini iyileştirir) ve bağışıklık artırıcıdır. Ayrıca dokuların oksijenlenmesini ve direncini artırarak, yorgunluğu azaltır.
Bağırsaklarınızı Sağlıklı Tutun
Bağışıklık hücrelerinin yüzde 80’i bağırsaklarda bulunur. Bağırsak mikrobiyotasının dengesi, tüm hücrelerimizin yeterli tepki vermesine, sindirimi iyi yapmasına, kabızlığı önlemesine, demir, kalsiyum ve magnezyum emilimini destekleyen B ve K vitaminlerini sentezlemesine yardımcı olur. Bağırsak mikrobiyotasındaki bir dengesizlik çölyak hastalığına veya iltihabi bağırsak hastalıklarına neden olabilir.
Bağırsakların düzgün çalışması, yalnızca bağışıklığı arttırmaya değil, aynı zamanda bağışıklık sisteminin doğru çalışmasına da olanak tanır. Meyveler, sebzeler, baklagiller, kuruyemişler ve tam tahıllar bol miktarda lif sağlar ve bağırsaklarımızdaki iyi bakterileri besler.
Ayrıca yoğurt, kefir, lahana turşusu, kimchi, elma sirkesi, turşu, zeytin ve bitter çikolata gibi probiyotiklerin tüketimi bağışıklığı güçlendirir, iyi mikroorganizmaların gelişimini destekler.
Egzersiz Yapın
Düzenli bir fiziksel egzersiz, yaşam tarzınız içinde mutlaka yer almalıdır. Yürüyüş, herkesin yapabileceği aerobik bir fiziksel aktivitedir. Günde 30 dakika yapmak yeterli olacaktır. En önemli şey, çok yoğun veya uzun süreli fiziksel egzersiz yapmaktan kaçınmaktır, çünkü bunun tam tersi bir etkisi vardır: Savunmayı azaltan stres hormonlarının (kortizol ve katekolaminler) salınımına neden olur.
Stresten Kaçının
Hayvanlarda ve insanlarda gerçekleştirilen ve stresli olduğumuzda bağışıklık sisteminin işleyişini azaltan veya baskılayan yüksek seviyelerde glukokortikoidler ve katekolaminler ürettiğimizi gösteren deneysel çalışmalar vardır.
Ayrıca stres, tedavi süresinin uzamasına veya daha fazla nüks yaşamamıza neden olabilir. Bu nedenle, bizi strese sokan şeylerden kaçınmak en iyisidir. Peki nasıl? Bilinçli nefes alma, farkındalık, açık hava egzersizleri veya çeşitli terapiler gibi sağlığımızı iyileştiren aktivitelerle.
Yeterince Uyuyun
Dinlenme eksikliği stres, artırır ve onarım ve iyileşme mekanizması kötüleşir. İdeal olan yeterli ve kaliteli dinlenmektir. Yani, bir uykunun onarıcı olması için günde en az 7 ila 9 saat sürmesi gerekir. Saat 23:00 ile 03:00 arası vücut için en iyileştirici saatler olduğundan, çalışma saatlerinizi düzenli tutmalı ve çok geç yatmamalısınız. Bu süre zarfında, bizi enfeksiyon ve iltihaplanmadan koruyan sitokinler salınır.