Gökhan Karakaş – Birbiri ardına çıkan orman yangınlarıyla mücadele etmek için sürdürülen özverili çalışmalar sırasında insanoğlunun alevler karşısındaki yetersizliği de ortaya çıkıyor. Bodrum’un yüksek tepelerinde başlayan orman yangını rüzgârın da etkisiyle kısa süre içinde iç bölgelere doğru ilerledi. Yaz aylarında Bodrum’da denizden eserek hafif bir serinlik veren meltem rüzgârının yerini “Deli Mehmet” isimli yönü tahmin edilemeyen ve çok hızlı değişebilen rüzgâra bırakınca yangının büyümesi kaçınılmaz oldu. Mazı bölgesinin ağaçlık alanını tamamen kaplayan alevler ilerleyince türkülere konu olan eşsiz turizm koyu Çökertme alevlere teslim oldu.
Evler, tesisler boşaltıldı
Alevlerin çıkarttığı kıvılcımları yüzlerinde hisseden balıkçılarla birlikte Çökertme koyunda bekleyen Milliyet muhabiri Gökhan Karakaş, orman koruma memurlarının yardımıyla güvenli alana ulaşabildi. Tepelerden aşağı alevler hızla ilerlerken çam kozalaklarının etrafa yayılırken çıkardığı sese kızılçamların ateşle verdiği ölümcül sınavın gürültüsü eklendi. Çok yakındaki iki termik santralde güvenlik önlemleri artırılırken yazlık evler, plajlar, köy evleri
ve tüm turizm tesisleri boşaltıldı.
Çökertme koyunun yakınındaki bir plaj işletmecisi olan Aykut Güney, “Tesiste sabahlıyoruz. Yönü belirsiz ismiyle müsemma Deli Mehmet rüzgârının birkaç gün daha etkili olacağını öğrendik. Doğa ne yazık ki yanımızda değil” ifadelerini kullandı.
Birkaç kilometre ilerideki Geren mevkiinde ise daha canhıraş bir mücadele yaşandı. Civar köylerde ve mahallelerde oturanlar traktörleriyle ve tarla sulamada kullandıkları depolarla gelmişlerdi. Küçükbaş hayvancılık ve çiftçilik yapan Ali Dülger, yananın sadece ormanlar olmadığını gelecek nesillere bırakacağımız Anadolu’nun da yandığını söylüyordu. Yeğeni Bilal ile Çökertme koyundaki çalışmalara yardım için gelen Ali Dülger, “Üç gündür uyumuyoruz. Ailece sırayla nöbetteyiz. Hayvanlarımızı çıkarttık ve güvenli bölgeye aldık. Bir faydamız olur diye bekliyoruz ama çaresizce izliyoruz. Havadan müdahale dışında yapılacak bir şey yok” dedi.
‘Söndürmekte kararlıyız’
Uykusuz, dinlenmeden hatta mola vermeden çalışma temposunun üçüncü gününe giren isimlerden biri de kadın orman mühendisi Selen Suna Kaçmaz oldu. Milas Orman Müdürlüğü’nde şef olarak çalışan genç orman mühendisi Kaçmaz, elinde telsizi ile yönlendirdiği ekip arkadaşları arasında büyük saygı görüyor. Alevlerin ortasında kalmaktan korkmadığını ve tüm ormancıların özveriyle ara vermeden görevine devam ettiğini belirten Kaçmaz, “En kısa sürede söndürmek ve buraları eski yeşil görüntüsüne kavuşturmak için elimizden geleni yapacağız. Dinlenmememiz, mola vermememiz gerekiyor. Çünkü bir anlık boşluk daha kötü sonuçlar doğurabilir. Alevleri söndürmekte inançlı ve kararlıyız” diye konuştu.
Kamyonete doluşan balıkçılarla birlikte alevlerin içine yöneldik. Cehennem alevleri yüzümü yalıyordu. Yürekli balıkçılarla beraber kendimizi güvenli bir yere attık.
Balıkçılarla alev kapanından kaçış
Ören yönünden gelirken henüz güneş batmadığı için alevlerin çıkarttığı dumanların Çökertme koyunun üstünü kapladığını görüyordum. Öylesine büyük bir duman bulutu vardı ki, aynı anda yanan binlerce ağacın uğultusunu hissettirecek kadar güçlüydü. Çökertme koyuna yaklaşırken bölgenin güvenliğini sağlayan emniyet güçlerinin ilk uyarılarıyla karşılaştık. Arabadan inip köylülerle birlikte yürüdüğümüz üç kilometre boyunca attığım her adım alevlerin sıcaklığını hissettiriyordu.
Tankerle bekliyorlar
Geren mevkiine geldiğimde civar köylerde yaşayanların ormancı ve itfaiyecilere yardımcı olmak için akın ettiğine şahit oldum. Hayvanlarını emniyetli bir yere taşıyıp ailelerini akrabalarının yanına yerleştiren köylülerin tarla sulamakta kullandıkları tankerler ve traktörlerle hazır beklemeleri insanoğlunun çabasını kanıtlıyordu.
Ama doğanın yenileyici gücünün bir anda yıkıcı bir etmene dönüştüğünü kanıtlayan rüzgâr vardı karşımızda. Sıklıkla yön ve hız değiştiren rüzgâr alevlerin kıvılcıma dönüşmesine sebep olurken, jandarma ve polisin güvenlik çemberinde gergin anlar yaşandı. Çökertme tersane koyundaki teknelerinin ve tersane malzemelerinin tehlikede olduğunu söyleyen balıkçılar güvenlik bölgesini geçmek için çabalıyordu. Balıkçılar ekmek tekneleri olan tekneleri ve tersanenin yanmasıyla yaşam unsurlarından olacaklarını anlatmaya çalışırken, kendilerini bereketli balık alanlarına götüren rüzgârın dinmesi için de dua ediyordu.
‘Yüzünü kapat yüzünü’
Rüzgarın yüzümüze yaklaştırdığı alevlerin yarattığı tehlikeye rağmen güvenlik noktasına gelen bir kamyonete doluşan balıkçılarla birlikte alevlerin içine yöneldim. 1.5 kilometrelik yolculuğumuzun ilk anlarından itibaren balıkçı Tufan Atıcı, “Yüzünü kapat yüzünü! Kozalak kıvılcımları sıçrar!” uyarısıyla kendimi yere attım. Sadece iki dakika süren yolculuğumuz sırasında yüzüme vuran kıvılcımlardan derin sulara dalarken kullandığım Derinlere Saygı Dalışı bandanam ile korunarak geçirdim.
Çökertme tersane mevkine geldiğimizi işaret eden köprüyü geçerken alevlerin deniz kıyısına sıçradığını gördüğümde ise alevlerin etkisini tahmin ediyordum. Kamyonet kasasından aşağı indiğimde tersane bölgesinin yangından etkilenmediğini ama alevlerin 50 metre ilerideki kızılçam ormanından ses verdiğini gördüm. Tehlikeli süreci, ekmek teknelerini ilkel metotlarla savunacak kadar yürekli ve cesur balıkçılarla geçirdim.
‘Kurtuluş planı yaptım’
Bir itfaiye aracındaki üç fedakâr itfaiyeci de tersanedeki tekne ve ahşap malzemeleri koruyordu. Dört gündür uyamadığını söyleyen itfaiye şefine ilk fırsatta çıkmak istediğimi söyledim. Kendi kurtuluş planımı yaptım. Gazeteye bulunduğum yerin konumunu attıktan sonra üzerimdeki dijital aletleri güvenli bir köşeye koyduktan sonra denize girerek uzaklaşma planı yaptım. Ara vermeden bir kilometre kadar yüzebildiğimi hatırlayarak kaçış planımı uygulamak üzere alevlerin yaklaşmasını bekledim.
Bu sırada balıkçılara yardıma gelen Orman Genel Müdürlüğü ekiplerinden yardım isteyerek bölgeden uzaklaştım. İki saat içinde alevlerin kararlı ilerleyişine karşılık balıkçıların geçim kaynaklarını aynı kararlılıkla ve cesaretle savunma istekleri aklımda kalmıştı. Geren mevkine tekrar geldiğimde iş makinelerinin ateş çemberinin yayılmasını engellemek için yürüttüğü çalışmaları görüntülerken, bir çıkış yolu arayan 25 büyükbaş hayvan gözüme çarptı. Alevler o kadar yaklaşmıştı ki hayvanlar sıcaktan ne yapacağını şaşırmış şekilde dağılmıştı. Başlarındaki çoban yetersiz kaldığı için 2-3 polis memuru ile çayırlık
alana indik. Hayvanları hızla caddeye doğru sürerken doğayı neden bu kadar kızdırdığımızı düşünüyordum.
‘Deli Mehmet rüzgârı’
Bölgenin kendine has rüzgârı olarak bilinen ‘Deli Mehmet rüzgârı’ adını nereden eseceğinin belli olmamasından alıyor. Aniden hızını ve yönünü değiştiren “Deli Mehmet rüzgârı”, adını bir efsaneden alıyor. Anlatılanlara göre, 1970’li yıllarda bölgede yaşayan Mehmet isimli bir balıkçı rüzgârlı bir günde eşiyle tartışır ve denize açılır ama bir daha da geri dönemez. Teknesi günler sonra sahilde bulunsa da Mehmet’in cesedine ulaşılamaz. O günden beri bölgede esen bu rüzgâra halk arasında “Deli Mehmet rüzgârı” deniliyor.